“Yeraltından, yeraltından fısıltılar geliyor
Fısıltılar, yeraltından kime ninni söylüyor
Yeraltından, yeraltından fısıltılar geliyor
Fısıltılar kime ninni söylüyor
İnce, ince ağlarını dokudu kader
Saltanatın mahşer günüydü geldiler
Prangalara vurulan solgun vücutlar
Issızlarda pul kanatlı başıboş ruhlar”

Kitabın ortasından başladık, geçmişin gerçeklerinin yüzümüze yüzüme çığlık attığı ama sesini bir türlü duyuramadığı günleri hatırlamaya. Bu hafta 30 Ekim İzmir Depremi'nin yıl dönümü. Ömrümüzün, kötü olaylarının yıl dönemlerini hatırlayıp anında unutmakla geçtiğini söylesek abartmış olmayız sanırım.
1999 Gölcük Depremi'nde on sekiz bin üç yüz yetmiş üç kişi
2020 İzmir Depremi'nde yüz on yedi kişi
2023 Kahramanmaraş Depremi'nde elli üç bin beş yüz otuz yedi insanımızı kaybettik.
Bu sayılar resmi kurumların veriline göre öyle. Birinin ablası, birinin annesi, birinin eşi, birinin sevdiği, birinin çocuğu, birinin babası, bir diğerinin abisi, birinin kardeşi bunların hepsini derleyip üst üste koyup birer sayı olarak verdiler elimize.
Sizlere kaybettiklerimizden değil, geride kalanlardan bir kaçının hissettiklerini aktarmak isterim.
”Ben nefes aldığım sürece bu topraklara kardeşimi aramak için geleceğim. Parçalandı mı kardeşimin bedeni? Annemin babamın cenazesi çöp poşetine kondu.”

Bir tarafı insan cesetleri, bir tarafı yaşayan insanların kurtulmak için attıkları çığlıkları. Annemin, babamın anıları nerede diye arayanlar bir tarafta, çocuğunun bedenine hala ulaşamayanlar bir tarafta.

“Kayıp ölümün yarısı derler, ölümden daha kötüymüş” diye sesini duyurmaya çalışan depremzede “Daha kaç şehir gezeceğim kardeşim nerede diye. Öldü der sarılırsın soğuk bir toprağa ama sarılırsın işte. Bilirsin ki burada. Ölenlerimiz öldü bildik de ya ne olduğunu bilmediklerimiz."

Bir diğer depremzede ekliyor "Oradan kurtulduğuna sevinemiyor insan çünkü altından diğer insanlar bağırıyor yardım getirin diye” Depremden sonra yaşadığı güzel anları unutan bir annenin sesi çınlıyor kulağımda. “Evde kalanları görünce hep düşünüyorum. Biz de böyle yaşıyor muyduk diye. Kente gidenler oldu, ben gidemedim engelli kızım olduğu için.“ Bir nefes uzağından sesine ses veriyor diğer bir anne “Çok özledim bir çekyata uzanıp yatmayı.”

Diğer taraftan başka bir annenin sesi duyuluyor “Birkaç ay çadırda kaldıktan sonra bize konteyner geldi, oğlum duvarlarını öptü. 'Anne yeni evimiz çok güzel üzerimize yıkılmaz değil mi' diye sordu" diyor. Başka bir kadın güçlü ve dik duran bakışlarıyla “Birçok insan hala çadırda kalıyor yardım alabilmek için.” Diyorlar diye ekliyor.  Yaz yaz bitmez elbet bana en çok dokunan cümle ise bu oldu ”En basiti seçim zamanından sonra çok şaşırdığım, insanlar birilerinin tercihlerini oy vereni oy verdiği için oy vermeyeni oy vermediği için kızmışlar. Demek ki bizim burada yaşadığımız anlaşılmamış bazıları tarafından."

Başka bir kadın dağlıyor yürekleri "Coğrafya mı kaderdir, devlet mi? Günlerce ölümü bekledik de ölümüzü bile bulamadık!"

Ezcümle…
Öleceğiz ey annem. Göz göre göre öleceğiz. Belki ölmeyeceğiz diri diri betonların altına gömüleceğiz

Bize yaşadıklarımızı unutturuyorlar. Yazarak, çizerek, susarak örtüyorlar cesetsiz cenazelerimizin üzerini. Bir bacağımız göçük altında diğer bacağımız kolumuzu kurtarmak için koşuyor. Beden eksik, kalp yarım. Ruhumuz öldü de bedenimizi bir araya toplayıp gömecek mezar aradık… Mezar bulduk da ey canım insanlar kefenimiz yok. Çadırda kaldık, kaldık kalmasına da her uzvumuz bir göçük altıda yuvamızın kiremitlerine bulandı. Unuttuk ey canım insanlar unuttuk, unutacağız da, dün bizim yaşadığımızı evirip çevirip kader deyip koyacaklar avucumuza.

Binlerce fotoğraf arasında sevdiklerimizi aradık da bulamadık… Onca acıdan sonra kimsesiz deyip koydular bir kör kuyuya.  Çocuğumuzun kemiklerini arattılar bize de, bulamayıp bilinmezlikte yaşarken öldük biz. İmdat diye diye yaşarken donarak öldük.

Türkiye’de yirmi dört şehir ve yüz on ilçe fay hatları üzerinde yer alıyor. Bilim insanlarının uyarısı “Türkiye’yi çok kısa bir gelecekte daha yıkıcı depremler bekliyor”. Bunu bizler bilirken Ege Bölgesi Marmara Bölgesi diye ayırt etmeksizin tüm bölgelerin tüm siyasetçilerin bilmesine rağmen hala adım atmamalarının sebebi, oturdukları sarayların, koltuklarının sallantıda dahi olmayışı.
Bizler ölürken gündemi seçim olanların, gündemi bugün yine seçim. Gölcük depreminde bir siyasetçinin söylediği bir cümle ile bitirelim yazsak kitap olacak köşe yazısının sonunu.

"Kırılan fay hatları değil ar damarlarıdır."(RECEP TAYYİP ERDOĞAN)