Hikaye aslında 2006 yılında başlıyor. Henüz dört senelik AK Parti iktidarı tarafından o sene 5553 sayılı “Tohumculuk Yasası” çıkartılıyor. Yasa, tek başına yerel tohumların satışını ve üretimini yasaklıyor. Böylelikle insanlar kendi tohumlarını saklayamıyorlar, her sene giderek özel şirketlerden tohum almak zorunda kalıyorlar. Dört senelik bir kavganın ardından 2010 yılında Seferihisar’da Can Yücel Tohum Merkezi kuruluyor. Bu adın Can Yücel’in kucağına gitme şansı olsa, küfür yenilebileceğini düşünüyordum ama bizzat Can Yücel’in, Tunç Soyer’den istediği, vasiyet ettiği ve bu nedenle hayata geçirilen bir merkez oluyor. Merkez ile birlikte Seferihisarlılar, öğrencilerle birlikte fide ve tohum atölyeleri yapıyor. Birlikte ürettikleri fidelerden, sebze bahçeleri kuruyorlar. Çocuklar toprağın çatlayıp doğurmasını kendi gözleriyle görüyor.
Kurulduktan bir sene sonra “tohum takasına” başlıyor merkez. Tohumbara diye bir proje hazırlanıyor, Seferihisar’ın dokuz köyüne dağıtılıyor ve deniyor ki, “Elinizde bulunan tohumları sandıklara atın”. Dört buçuk ay boyunca ev ev dolaşılıyor, 284 farklı tohum bulunuyor. Bu türlerden bir tanesi de Gödence köyünden, Halil İbrahim amcanın verdiği bir avuç buğday, Kara kılçık buğdayı.
O günden beri kara kılçık, İzmir topraklarına ekilirken Tunç Soyer, Büyükşehir Belediyesinin başına geçti.
İzmir Tarım Modeli geçtiğimiz hafta tanıtıldı. “Kuraklık ve yoksullukla mücadele etmek için başkaldırıyoruz” diye anlatıyor Bay Soyer programını. Su kaynaklarının yüzde yetmiş yedisi tarıma giderken, ilk etapta bu aşırı sulamanın engelleneceğini ve bunun için de üç bölgeye ayrılmış İzmir’in ilçelerinin karış karış gezilerek çiftçilerin yeni modele yönlendirileceği belirtiliyor.
“Başka bir tarım mümkün” diye bir felsefe tanımlanmış. Bölgeye, iklime, doğaya göre en uygun türlerin, en ideal bitkilerin orada yetişmesini sağlamak için İzmir’i İzmirlilerden daha iyi bilenin olmayacağı düşünülerek başlanmış. Sulama ihtiyacı düşük, kış ve bahar aylarında gelişen ürünlerin seçileceğini, ezelden beri Ege yöresine uygun bir hayvancılık türü olan “Keçi besiciliğinin” destekleneceği belirtiliyor.
Kooperatifler üzerinden destekte bulunulacağını ve Tire gibi, Foça gibi tarım kooperatiflerinin alanlarında birbirleriyle yarışır ve hatta Türkiye’de bile iddialı markalar yaratılabileceği söyleniyor.
Cumhuriyetin henüz başında, yeni devletin kalkınma planları İzmir İktisat Kongresinde atılmışken ve o günlerden bugünlere felaket bir tarım tablosuyla karşı karşıyayken İzmir’in tüm ülkeye örnek olması, tekrar bu ülkenin kendi halkını düşünmesine, patronların ve başka ülkelerin çıkarlarının desteklenmesinin bırakılmasına ihtiyaç var. Bu ihtiyacın giderilmesi İzmir’den başlıyor. Ben bu heves için minnettarım.