“Türkiye’nin tarihinde öyle kritik günler öyle dönüm noktaları vardır ki o günler başka türlü yaşansa biz farklı bir ülkede yaşıyor olurduk.”

Bu sözler yaptığı bir haber yüzünden tehdit edilip(muhtemelen, ilk ve son değildir) sonrasında silahlı saldırıya uğrayıp bugün yurt dışında yaşamak zorunda kalan araştırmacı gazeteci Can Dündar’a ait.

2 Temmuz 1993 yılında yaşadığımız Sivas katliamının belgeselinde sevgili Can Dündar bu cümleleri kuruyor. Yazarken insan doğru bilgilerle örnekler vermek istediği için doğal olarak günümüzün en önemli alanı olan internete başvuruyor ister istemez. Çok ilginçtir ki, Bundan birkaç hafta önce sorduğum “Türkiye’de yaşanan tüm toplumun mutlu olduğu olaylar” sorusuna cevap veremeyen google amca “Türkiye’de yaşanmış katliamlar” sorusuna cevap verdi. İnsan listeyi gözden geçirince bugün yaşayacaklarımızın yıllar öncesinden, kaplumbağa adımıyla santim santim döşenen minik tuğlacıkların üzerimize devrilmesinin nasılda planlı, nasılda ince ince düşünülerek yapıldığını görüyor. Hani şu hepimizin mutlaka bir yerlerde söz ettiği kurbağa deneyi gibi.

“1869 yılında, ruhun yerine dair deneyler sırasında, Alman psikolog Friedrich Goltz, beyni alınmış bir kurbağanın yavaşça ısıtılan suda kaldığını; fakat, sağlıklı kurbağaların kaçmayı denediklerini gözlemledi.

Diğer deneylerde ise kurbağaların yavaşça ısıtılan sudan kaçmaya çalışmadıkları sonucuna varıldı. Heinzmann, 1872 yılında yaptığı deneyde suyun yeterince yavaş ısıtılması halinde normal bir kurbağanın kaçmaya çalışmayacağını gözlemledi”( wikipedia). Tam da bu! Yavaş yavaş ısıtılan suda ağır ağır can veriyoruz.
Ben 2 Temmuz 1993 yılına kadar sarabildim bandı, sizler daha fazla geriye sarıp neydik, ne olamadık, neye dönüştük cümlesini tüm toplum adına kurabilirsiniz. Bunları yazarken Performans sanatçısı  Marina Abramovic’in yaptığı sosyal deneyi anımsadım. Gerçekleştirdiği sosyal deneyde yapılan kötülüklere, bir kişinin cesaret gösterip gözyaşlarını silmesi, yaralarını temizlemesiyle daha kötü olayların önüne set çekilmesi beni her okuduğumda canım ülkemin içler acısı haline döndürüyor.

Bizler dün Sivas Katliamı'nda “kahrolsun laiklik” diye slogan atıp otuz üç insanı diri diri yakanlara, böyle bir katliamdan sonra  “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir" diye açıklama yapanlara olması gereken tepkiyi göstermediğimiz için sonrasında olmayan adaleti tartışır olduk. Bizim ayağa kalkmadığımız yerde adalet dediğimiz şey kanatlanıp uçuverdi. Dün, desek de adına, otuz bir yıl önce yaşanan ama bizim sustuğumuz birçok olayın daha fazlasını bugün yaşamamızın en büyük sebebi kısılan seslerimiz. Hiç beğenmediğimiz ülkelerde benzin zammı için sokağa dökülüp saray basanların, seçtiği siyasetçileri indirmesini geçtim hapse tıkanların, ben üretiyorum ben yönetirim diyenlerin ağzı açık izlediği onca katliama sustuk!

Biz sustuk ya da sesimizi duyuracak kadar yoktuk. Sebebi ne olursa olsun, dün yaşadıklarımızın bu günleriyiz. Dün yaşadıklarımızın aynasına bakıyoruz. Sivas Katliamı ve sonrası yaşananlar bizim sessiz sessiz içimize attığımız çığlıkların bizlere geri dönüşümü.

Sokaklar bizim, bunu unutmaya devam ettiğimiz sürece yaşayacaklarımızı çıkmaz sokaklarda toplamaya devam edeceğiz.