Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘güvenlik standartlarının karşılanmaması’ ya da ‘itibardan taviz vermemek’ gerekçesiyle katılmamış olsa da İskoçya’nın Glasgow şehrinde hepimizin geleceği için çok önemli bir konferans yapılıyor. Uçaklarla İskoçya’ya götürülen konvoy araçlarının boşuna gidip gelmesinin yarattığı maliyeti hepimiz karşılamış olsak da konferansta en üst düzeyde temsil edilmemiş olmanın başka sonuçları da olacaktır. Biz şimdilik bu sonuçları bırakıp konferansa ve orada yapılan çalışmalara odaklanmalıyız.
Birleşmiş Milletler 26. İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP26) geçen yıl küresel salgın nedeniyle yapılamamıştı. Bu yıl 31 Ekim – 12 Kasım tarihleri arasında 197 ülkenin katılımıyla Glasgow’da düzenleniyor. Zirvede hükumetler, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve büyük şirketler yer alıyor. Fosil yakıtlardan vazgeçme, küresel ısınmanın dengelenmesi, 2015 Paris İklim Anlaşmasından sonra çözümsüz kalan sorunlar başta olmak üzere hem küresel hem yerel birçok sorun masaya yatırılıyor ve doğrudan muhataplarıyla konuşuluyor.
Avrupa Parlamentosu’nun 24 Haziran’da onayladığı Yeşil Mutabakat’ın gereklerini yerine getirmekten oldukça uzakta olan Türkiye’nin bu nedenle ihracatında karşılaşacağı olası sorunlar ve vergi yükü dikkate alındığında bu tür konferansların bizim için önemi daha da büyük. COP26’dan çıkacak sonuçlar hem yaşadığımız çevreyi hem de ekonomimizi yakından ilgilendiriyor.
COP26’nın ilk günlerinde aralarında İngiltere’nin de bulunduğu 40’tan fazla ülke enerji üretiminde kömür kullanmayı bırakmayı taahhüt etti. Kömürün iklim değişikliğine en çok yol açan fosil yakıt olduğu ve dünyada üretilen elektriğin yüzde 37’sinin kömürden elde edildiği düşünülürse atılan bu adım yetersiz olsa da gelecek açısından umut verici.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de dört oturumda konuşma yapmak için COP26’ya katılıyor. Soyer hem İzmir’i hem de dünya belediyelerini temsilen konuşmalar yapıyor. Soyer’in konuşmalarındaki en önemli vurgu Eylül 2021’de İzmir’de yapılan UCLG Dünya Kültür Zirvesinde ortaya konulan ‘döngüsel kültür’ kavramına dair. Bu kavram; doğayla uyum, geçmişle uyum, birbirimizle uyum ve değişimle uyum olmak üzere dört ana ayak üzerinde yükseliyor. Dirençli şehir, doğayla uyumlu şehir, ICLEI Deklarasyonu gibi kavramlar Soyer’in konuşmalarında bol bol ifade edilecek. Soyer’in yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da konferansa katılacak ve iki ayrı panelde konuşma yapacak.
Elbette bu ve benzeri zirveler dünyamızın içinde olduğu iklim krizini önlemeye yetmeyecek. Özellikle küresel sömürü düzeninin kurucusu ve yürütücüsü olan ülkelerden, o ülkeleri yöneten küresel şirketlerden üretimi kısan, maliyetleri arttıran öneriler beklemiyoruz. Ancak kamuoyunun dikkatini çekmek ve demokratik baskısını sağlamak için bu tür zirveler çok önemli. Toplumun çevre sorunlarına duyarlılığını arttırması bu duyarlılık üzerinden oy tercihlerinin değişmesi ve bunun sonucunda siyasetin de halkın isteklerini görmezden gelememesi gibi sonuçlar ortaya çıkacaktır.
Tüm bu nedenlerledir ki COP26 toplantıları, ‘konvoyuma izin vermediniz ben de katılmıyorum’ denecek basitlikte değil. Çevreye, sürdürülebilir kalkınmaya dair küresel sorunların çözümü için tüm dünyayla birlikte çalışmaya önem vermek gerekiyor. Çünkü geleceğin dünyasını bu tür çalışmalar şekillendirecek. Gerçi geleceğin dünyasında yeri olmayacakların bugünlerde yapılan zirvelerde izlerinin olmaması çok da anlaşılmaz bir durum değil. O nedenle biz ‘yürümeyenleri arkamızda boş sokaklar gibi bırakarak’ daha iyi bir dünya için yürümeye devam edelim.