Ne çok isterdim bu tertemiz sayfayı açınca, muhteşem yaz aylarından, tatil beldelerinden, sokaklarda mutlu mesut oyunlar oynayan çocuklardan, içimizi ısıtan güzel haberlerden birkaç cümle ile geleceğe not bırakmayı.

Bu hafta niyetim buydu aslında, “Ne kadar karamsar, ne kadar umutsuz yazılar yazıyorsun" diyenler için güzel, umut dolu, rengarenk bir gökyüzü çizecektim buralara. “Unutulanlar” diye başladığım yazılarda bu haftalık unutulanlara ara verecek, nefes alacaktım kendim de. Kapkaranlık geceye araladım penceremi, yıldızlar doldu odama. İçlerinden en canlısını seçtim ayırdım sağ yanıma.

Sonra…

Topladım saçlarımı arkadan, ardımda bıraktığım her şey kadar dağınık.

Duvarım ağlamaklı bulut rengi,

gözlerim gökyüzünden uzak.

Hiçbir zaman yakından sevemediğim köpeklere ayırdım kucağımı.

Odamdaki koltuğum, eteğimden döktüğüm yasa bürünmüş, eşiğimde gidenlerin ayak izleri. Bir tarafım yeşil bahçe, bir tarafta okuduğum kitaplar bile umut vermiyor. Kendi elimden tuttum, uçurumdan atacağım.

‘Hadi ne olur biraz gülümse…’ dedim kendime.

*

20 Temmuz 2015 de Suruç’ta 33 genç arkadaşımızı kaybettik. Üzerinden yıllar geçti- ne yaşanılanlar değişti ne de adaletsizlik. Acılarımız büyüyerek devam etti. Her gün bir yenisini ekledik, kapımıza bıraktığımız ayakkabılarımızın yanına. Tam bu da geçti, bir daha bu kadar kötüsü olmaz dedikçe ilmek ilmek eklendi birbiri ardına. Yas tutmaya zaman bırakmadan yeni bir fotoğraf astık beynimizin en kuytu yerine. Gidenlerin ardında bıraktığı gülen fotoğraflarıyla kurduk en ağır sözlerimizi.

20 yaşındaki Hatice Ezgi Sadet ile 23 yaşındaki Polen Ünlü orada kaybettiklerimizden. Herkes gibi büyük bir heyecanla yanlarına aldıkları oyuncak ve kırtasiye malzemeleri ile düştüler yollara. Polen’in annesi Şennur Ünlü, ‘Karanfilin dikeni yok, can acıtmaz ama 33 karanfil canımızı çok acıtıyor. Nerede saklayayım ben Polen'imi? Gözyaşlarımda mı, suskunluğumda mı?’ diyor. Annesi bir röportajda Polen’den bahsederken Suruç'a gitmeden bir süre önce kızıyla alışverişe gittiklerini, Polen'in o gün aldıkları kıyafetlerle yola çıktığını söylüyor ‘O gün aldığımız kıyafetler kızımın kefeniymiş meğerse’ diyor ve ekliyor:

“Arefe gününde ‘Ben çok yaşamayacağım ki anne' dedi."

Nasıl acı, nasıl dayanılmaz bir sancı.

Hatice Ezgi’nin babası ise kızının üniversite sınavında ilk 20 bine girdiğini ve akademisyen olmak istediğini söylüyor.

İki arkadaşı öldükten sonra da ayırmıyor aileleri. Birinin cenazesi cemevinden diğerinin cenazesi camiden kaldırılıp Ihlamur Kuyu Mezarlığı'nda buluştular yine. Polen ve Hatice Ezgi’nin yaşam hikayesi, birlikte çıktıkları yolda son buldu. Suruç Katliamı'ndan sonra nice acılar yaşadık da biz alıştık, nasır tuttuk, unuttuk...

Günlerce fotoğraflarına bakıp ağladığım bu acı olayın üzerinden tam 9 yıl geçti. Bizim için bu kadar hızlı akan yaşam orada ailelerini kaybedenler için o kadar hızlı aktı mı emin değilim fakat adalet anlamında bir arpa boyu yol alamadığımız gerçeği boğazımızdaki ipi her gün biraz daha sıkıyor. Geçmiş zamana bakınca bu yaşadıklarımıza rağmen hala ayakta ve delirmediysek, direnecek gücümüz de vardır elbet diye umut ediyor insan.

Kötü bir haber almamak umuduyla yazının sonuna not olarak bırakmak isterim. Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde yaşayan 8 yaşındaki Narin Güran 5 gündür kayıp ve hala haber alınamıyor. Annesi “tüm Türkiye’ye yalvarıyorum, ne olur bulun” diye sesleniyor. En kısa zamanda bulunması umudu ile.

Ruh sağlığımıza dikkat ederek, mutlu bir hafta dilerim.

UNUTULMAMASI GEREKEN YAŞAN(AMA)MIŞLIKLAR AMA UNUTULMUŞLAR KÖŞESİ…