Yaşadığımız kentin masalını bulma sevdası, mitsiz olan yüzyılımıza bir cevaptır.
Mitler, ahlaki değerleri korur ve zorunlu kılar. İnsanlığı birleştirmede harç vazifesi görür. Köklerini ve hikayesini reddedenler, fiziksel ya da maddi değil psikolojik ve tinsel anlamda evsizdirler. Kentsizdirler. Bize hep akılcı terimlerle düşünmek öğretildi.
Elbette düşünce sistemlerimizi akıl ve bilim temelinde inşa edeceğiz. Ancak diğer yandan Mitleri, efsaneleri, bizi köklerimize götüren masallarımızı da yok saymamalıyız. Çünkü "Masal" hiç bir zaman sadece "Masal" değildir, o bizim ruhsal hafızamızdır.
İzmir’imizin her yanına masallar efsaneler serpiştirilmiştir. Batı yakasında Kızıl sakallı kralın yaşadığı Çeşme- Eritrai antik kenti bin yılın kehanetini saklar. Michelangelo’nun Vatikan’daki Sistine Şapeli’ne resmettiği ünlü kadın kâhin Erythrai’li SYBIL burada doğmuştur. Ünlü kehaneti İsa’nın doğumudur.
Antik kenti kucaklayan Ildırı Köyü'nün içinden yürüyerek 10 dakikada tapınak kalıntılarına varmak mümkündür.
Hele gün batımında, deniz kıpkızılken Sybıl'ı yanıbaşınızda kadın din adamlarıyla ünlü Athena Polias Tapınağı’nda dua ederken hissedebilirsiniz. Kuzey ufkunda, Karaburun Yarımadası’ndan tüm heybetiyle yükselen antikçağın kutsal dağlarından Akdağ sizi selamlar. Kızıl sakallı kralın ülkesi Eritrai'nin manzarası eşsizdir.
kolay ulaşılan sivri az kayalık tepe , antik kentin çatı katı yemyeşil bir terastır. Tapınaktan kalan iri taşlar etrafa süs niyetine irili ufaklı konulmuştur. Önünüzde geniş bir boşluğun ardından kıyıya kadar inen zarif Ildırı Köyü sadık bir dostunuz gibi bekler sizi. Ve çarşaf gibi deniz, balıkçı teknelerin patırtılı mırıltılarını halkalarla yayar. Gözlerinizi kaparsınız, açtığınızda Ege denizinin maviliğinde kırmızı ayaklı bir martı olursunuz. Masalla tarih, tarihle efsaneler birbirine karışır. Artık kuş bakışı Sakız adasına kadar küçük adacıklar hep irili ufaklıdır. Koyun ortasında tek ağaçlı ıssız adadan, belinize kadar suyla karaya kadar yürüyen insanları görürsünüz. Denizi yüzerek değil yürüyerek aşmanın keyfi muhteşemdir. Biz ise uçmayı, gökyüzünde martı olmayı seçeriz. Masmavi bulutsuz gökyüzünde kuzeye doğru uçarsınız denizi gibi gökyüzü de bir serin bir ılıktır. Ufukta kaybolurken bembeyaz bulutların içinde Flamingo'ya dönüşürsünüz.
Kuş cennetinin üzerinden süzülerek Leukai antik kentine konarsınız. Burası bir başka doğa harikası terastır. Kuş bacaklarınızı silkeler parmaklarınızın ucunda mavinin tüm tonlarını denizde dans ederken görürsünüz.. Unutulmuş bir kent Leukai, Çiğli Sasalı'nın kıysındadır.
Bir zamanlar burada 3 ada varmış. Üç güzelleri, Gediz nehrinin taşıdığı alüvyonlar birleştirmiş. 2400 yıl önce bu kentin karayla bağlantısı da yokmuş. Efsaneye göre, Klazamenia (Urla İskele Mevki) ve Kyme (Aliağa Nemrut Limanı) halkı burada yaşamak için yarışa girmişler. Delphi tapınağına gidilmiş. Delphi rahipleri kentte ilk önce kim Apollo'ya kurban keser ise Leukai onun olacaktır diye hüküm vermiş. Kyme halkı biraz safçaymış. Klazamenia halkının hızlı gemileriyle Uzunada açıklarında yarışmadan bir gün önce bekleyeceklerini düşünememişler. Yanı başlarındaki bu güzelim şehri körfezin diğer ucundan gelenlere kaptırmışlar. Onlar da Apollon'a söz verdikleri kurbanı kesmişler. Üstelik bunu her yıl bir festivalle kutlamışlar. O yeşil terastan bu alüvyonları seyrederken şaşkınlık ve cesaretin birbirlerine nasıl sarıldığını görürsünüz.
Sığ sularda uzun bacaklarınızla kuş adımı atarsınız. Aşkınıza, yani kentinize sahip çıkmaz iseniz hile ile nasıl elinizden alınabileceğini anlar, titrersiniz. Elleriniz üşür, biraz olsun ısıtmak için onları birbirine kavuşturursunuz.
Parmaklarınız tüye daha sonra flamingo kanadına dönüşür. Kanatlanırsınız. Uçsuz bucaksız minnacık adacıkların üzerinden havalanıp; Yeryüzünün en güzel gök kubbesinde kanat çırparak, özgürlüğün tadına varırsınız. İmbatı karşılamak için bu kez. Batıya doğru uçarsınız. Pasaport iskelesini gördüğünüzde kocaman gagalı bir pelikana dönüşürüsünüz. Aramızda körfeze bakıp da bir pelikanla karşılaşmayan yoktur. Çoğumuz onun bir kalenin surlarını arayan pelikan olduğundan habersisizdir.
Elbette denizden Kadife Kale'ye baktığınızda bugün hiç izi kalmamış denize inen surları göremezsiniz. Bir zamanlar kuzeyde Halit Ziya Bulvarı'nda güneyde Eşrefpaşa semtine kadar uzanan bu surlar yay şeklinde sokulmuş bir iç limanda son buluyordu. Bu iç limanda günümüze ulaşamayan bir başka kale daha vardı. Yanlış duymadınız İzmir'imizin unutulmuş bir kalesi daha var. Birçoğumuz semtin isminden dolayı sadece Kadife Kale'yi biliyoruz. Pelikanın surlarını aradığı kalenin 16. yy Osmanlı kaynaklarına göre adı; Kal'a İzmir-i Cedid (Yeni İzmir Kalesi) diğer adları ise Hisar ve Soğan Kalesi'dir. Bir zamanlar Liman Hisar Cami'nin bulunduğu bölgeye kadar gelirdi. Limanın ağzında 12.yy.da kurulan sürekli denizden yardım alan bu liman kalesini, 1402 yılında Timur İmparatorluğunun kurucusu Emir Timur, karadan kuşatmış. Sonuç alamayınca denizin doldurulmasını emretmiş. Kadife Kale'den gelen taşlarla hatta antik eserlerle doldurttuğu limandaki kaleyi daha sonra yıktırmış. Bir rivayete göre ise depremle yıkılmış. Surlar, sırlarıyla denize gömülmüş.
Geleceği sezen Martı, kenti hile ile elinden alınan Flamingo ve kalesinin surlarını arayan Pelikan Masalı bize aşkın kendini bilmekten geçtiğini anlatır. Yaşadığı kentin masalını hissedersen yaşamın anlamını keşfedersin.
Bilirsen seversin. Seversen sorumluluk duyarsın.