Basmanedeki “Oteller Sokağı”, eski adıyla Dibek Sokağı veya 1296 Sokak, bir zamanlar Halit Ziya Uşaklıgil’in yaratıcılığını besleyen yuvasıydı.
1878’den 1893’e kadar bu sokakta kalmış, edebi cevherlerini burada işlemeye başlamıştı. Ancak, yıllar geçtikçe zamanın hoyrat elleri, bu sokakta da değişimin soğuk nefesini hissettirdi.
1926 yılına gelindiğinde, Uşakızade Sadık Bey’in adını taşıyan iki otel süslerdi bu sokağı. Büyük Sadık Bey Oteli, on dört odası ve kırk yatağıyla konaklayanları ağırlardı. Kırk kuruşla yetmiş beş kuruş arasında değişen konaklama ücretleriyle, sıcak bir yuvanın kapısını aralardı misafirlerine. Küçük Sadık Bey Oteli ise, mütevazı ama misafirperverliğiyle, elli kuruşluk konaklama ücretiyle insanları kucaklardı. 1934’e varıldığında, yirmi üç odalı Sadık Bey Oteli olarak bilinir olmuş, tek yataklı odalar yetmiş beş kuruş, çift yataklı odalar ise altmış beş kuruş olarak fiyatlandırılmıştı. Fakat bugüne geldiğimizde bu otellerde yoksulluğun pençesindeki insanlar kalmaktadır. Kaderine terk edilmiş, gününü ancak kurtarabilen yokluk içindeki insanlar…
Ne tesadüftür ki, oteller sokağı bugün Basmane Kapılar semtinde yer alırken, su sarnıçlarının olduğu bölgenin antik çağdaki adı da kentin giriş kapıları anlamına gelen Pylai idi. Zamana meydan okuyan bu tesadüf, eski ile yeninin şaşırtıcı bir uyum içinde buluştuğu bir noktayı işaret eder. Basmane'nin otelleri, geçici misafirlerine kucak açarken, antik Pylai'nin sarnıçları bir zamanlar suyun hayat verdiği bu topraklarda durmaksızın görev yapardı. Böylece, geçmişin su yolları ile bugünün konaklama durakları, şehrin giriş kapıları olarak simgesel bir bağ kurar, İzmir'in tarihine ve kimliğine bir kez daha anlam kazandırır.
Antik çağda bir Helen kolonisi olarak kurulan Smyrna, milattan sonraki ilk yüzyılda Roma'nın gözetiminde kendi haline bırakılmış bir yerdi. Bu uzun dönem boyunca şehrin düşük nüfusu, küçük çaplı kuyularla yetiniyordu belki de. Ancak, bir imparatorluk başkentinin kalabalık nüfusu için su, elzem bir ihtiyaç haline gelecekti. Ticaret yollarının denetiminden, kuşatmalarda savunma avantajlarına; geniş bir coğrafyaya hükmetme imkânından balıkçılıkta ustalaşmaya kadar, çevresindeki denizin nimetlerinden faydalanan Smyrna, aynı zamanda devasa mühendislik projeleri sayesinde bir su labirentinde yaşıyor hale gelmişti. Kentin batısından ve kuzeyindeki ormanlardan kemerlerle taşınan su, onlarca açık ve kapalı sarnıçta saklanmış, böylece aylar süren kuşatmalara dayanmak mümkün olmuştu. Yeni Roma, bu su mühendisliği harikaları sayesinde, hem hayatta kalmanın hem de medeniyetin ihtişamını sergileyen bir şehir haline gelmişti.
Eski zamanların sarnıçları, asırlık susuzluğu dindiren, zenginle fakiri aynı serinlikte buluşturan yapılardı. Herkes, aynı suyun ferahlığında hayata tutunurdu. Aynı şekilde, Oteller Sokağı’ndaki bu yapılar da barınmaya muhtaç olan herkese kapılarını açmış, birçok insanın umutlarına, hayallerine ve yaşam mücadelelerine ev sahipliği yapmıştır.
Geçmişin sarnıçları suyun hatırasını nasıl saklamışsa, Oteller Sokağı’nın otelleri de anıları, yaşam öykülerini ve hülyaları saklamıştır.
Ev, kalıcılığın ve güvenin simgesiyken, otel geçiciliğin ve yalnızlığın ifadesidir. Otel odaları yabancılık, soğukluk ve uzaklık barındırır; kimliksiz ve aidiyetsiz bir mekân olarak insanın ruhunu sarar. Yalnızlığını acımasızca yüzüne çarpar. Bu geçici duraklar, gurbetin, sürgünün ve özlemin sessiz çığlığıdır. Basmane Otelleri’nde hissedilen bu derin yalnızlık, insanın yurt ve barınak arayışını, çaresizlik ve zavallılığı simgeler. Odanın eşyaları, uzaklardaki sevdiklerini hatırlatır ve evde olmanın, ait olmanın özlemini körükler. Sonuçta, insanın vicdani hesaplaşmaları ve içsel çözümlemeleri, bu geçici mekanlarda derinleşir ve hüzünlü bir arayışa dönüşür.
Bu oteller, sadece dört duvardan ibaret değildi; içlerinde barındırdıkları insanların umutlarını, düşlerini ve hayatta kalma çabalarını da taşırdı. Antik sarnıçlar suyla hayat verirken, bu oteller de barınma ihtiyacıyla can verirdi.
Roma mühendisliğinin dehasını sergileyen kanalizasyon boruları, bugün otellerin yer aldığı o ihtişamlı sokaklarda, yüz yıl önce İzmirlilerin zarif konaklarının altından geçerdi. Antik çağın bu eşsiz kanalizasyon sistemi, sadece hijyen ve temizliğin değil, aynı zamanda İzmir'in asalet ve medeniyetinin bir sembolüydü. İzmir, tarih boyunca teknolojinin ve uygarlığın zirvesinde yer aldı; bu sokaklar, zamanın ötesinde bir şehrin gurur dolu hatıralarını taşır.
Ne yazık ki, bugün bu oteller, geçmişin parlaklığından uzak, yalnızca hayatın en acımasız rüzgârlarında savrulmuş, dibe vurmuş insanların sığınağı haline gelmiştir. Ancak tıpkı antik sarnıçların yüzyıllar boyunca ayakta kalıp suyun hatırasını yaşatması gibi, Oteller Sokağı da insanlığın barınma ve yaşama mücadelesinin izlerini taşımaya devam etmektedir. Bu sokak, tarihin ve yaşamın iç içe geçtiği bir sahne olarak, geçmişin yankılarını bugüne taşır ve geleceğe aktarır:
“Issız, yorgun ruhlara barınak, hırpalanmış bedenlere sığınak gibi, Pylai'den Basmane'ye uzanan bu kadim yol, tarihin ve insanlığın derin izlerini taşır.”
İz Televizyonu YouTube kanalında, İzmir'in derin tarihine ışık tutan o kadim su sarnıçlarına dair unutulmaz bir öykü var. QR kodu okutarak bu eşsiz anlatımı mutlaka izleyin ve şehrin geçmişine yaptığınız bu büyülü yolculuğun keyfini çıkarın.