Metaverse kavramını duymuşsunuzdur ya da yakında mutlaka duyacaksınız.

Dünyanın önde gelen şirketleri ve çok sayıda devlet geleceği bu kavramın kapsamında şekillendirebilmek için yarış halinde.

Konu hakkında bilgi sahibi olmak için Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın sahipliğinde yayın yapan journo.com.tr'ye bir göz attım. Journo, metaverse kavramını şöyle tanımlamış;

"Kimilerine göre yakın gelecekte internetin yerini alacak olan metaverse, kimilerine göre demokratik sanal toplumun kurulacağı bir ortam; kimilerine göre sanal ve fiziksel gerçekliğin buluşacağı kalıcı bir mekân, kimilerine göre de dünyamızın dijital ikizi…"

Fütürist bir yaklaşımla çok da uzaklarda ufuk turu yapmaya gerek yok aslında. Uzunca bir süredir yarı zamanlı sanal gerçeklikle yaşıyoruz. Kişisel soysal medya hesaplarımızdan takip ediyoruz gelişmeleri.

Adı üzerinde hesaplarımız kişisel olduğu için burada kurduğumuz evren de aslında bizim yankı odamız. Yani bizim gibi düşünenler, hayata bizim penceremizden bakanlar, sosyal statüleri bize denk olanlar, eşimiz dostumuz, akrabamız, iş arkadaşlarımız.

Sosyal medya mecraları kullandıkları yapay zekâ ile algoritma hazırlar. Etkileşimde bulunduğumuz gönderileri, sosyal platformlardaki beğenilerimizi, ziyaret ettiğimiz siteleri takip ederek bir veri oluşturur, nelerden hoşlandığımızı, hangi içerikte ne kadar kaldığımızı hesaplar. Bu veriye göre de üyesi olduğumuz platform, beklentilerimize ve beğenimize uyan benzer içerikleri önümüze getirir. Böyle olunca da eğer CHP'liyseniz tüm ülkenin AKP'den yaka silktiği, AKP'li iseniz herkesin Reis'e hayran olduğu gibi bir yanılgıya düşersiniz.

Sosyal medyanın modern insanı emek harcamadan, bedel ödemeden vicdanını rahatlatmak gibi son derece tehlikeli bir yönü de bulunuyor.

Herhangi bir haksızlığa, hak ihlaline, baskıya tweet atarak, bir paylaşım yaparak, Türk bayrağı, Atatürk, özlü sözler zinciri falan yaparak direndiğimizi düşünüyoruz. O yüzden artık protesto mitinglerine 2-3 bin kişi katılıyor. Oysa gerçek yaşam sokakta. Hayatın nabzı hala sokakta atıyor. Sosyal medyanın narkoz kokan postlarında değil.

Tweet atarak, whatsapp gruplarında binlerce kez okunmuş postları paylaşarak, Messenger'da bayrak zincirleri oluşturarak vatanı kurtarıyoruz, hükumeti düşürüyoruz, devrim yapıyoruz. Çok muhalifiz, çok isyankârız…

Bu arada attıkları bir tweet yüzünden gazetecilerin gözaltına alındığı haberleri gündeme gelmeye başlayınca "bu paylaşımdan bilmem ne konvansiyonu maddesi gereğince sorumlu değilim" gibi kendimizi güya koruma altına almayı da ihmal etmiyoruz. Laf aramızda çok da cesuruz…

Oysa hepimiz emeksiz yemek olmayacağını adımız gibi biliyoruz.

Mış gibi yaparak haramilerle, soyguncularla, diktatörlerle mücadele edilmez.

Mış gibi yaparak, bedel ödemeden özgürlükler kazanılmaz.

Mış gibi yaparak, tweet atarak, bayrak zinciri yaparak ülke kurtulmaz…

Yaşam sokakta, gerçek dünya dışarıda…

El ele, omuz omuza, ter dökerek, emek vererek, bileğimizle, yüreğimizle, dişimizle tırnağımızla kazanacağız geleceğimizi…

Birleşe birleşe, direne direne kurtaracağız ülkemizi, demokrasimizi…

Onun için sanalı boş verin, gerçek dünyaya gelin.

Gelin yine meydanlarda yankılansın sloganlarımız.

Kurtuluş yok tek başına…