Bir zamanlar Agora antik kentinin kırmızı kiremitten kandillerinin ışığında toplananlar, birbirlerine efsaneler anlatmayı ve en gizemli bulmacaları Smyrna’nın duvarlarına yazmayı çok severlermiş.
Agora’ya yolunuzu düşürün.
Gezince göreceksiniz, akrostişe benzer bu duvar bulmacalarına hayran kalacaksınız.
M.S. 2. yüzyıl ile 4. yüzyıl arasında yapılmış bu duvar yazılarında bulmacadan sevgiliye notlara, dedikodudan fıkralara kadar birçok mesaja yer verildiğini, bunların adeta günümüzün akıllı cep telefonlarındaki WhatsApp mesajlaşma uygulamasını anımsattığını söyleyebiliriz.
Bugün İzmir Körfezi’nde demirleyen bir geminin mevkilerini ve menşeini öğrenmek için telefonlarımızdaki uygulamalara bakarken, eski çağlarda ise 21 gemi tasvirinin yer aldığı bu duvarlara bakılırmış.
Belki de bu yazıların altında bir ahşap tezgâh vardı ve ticaret erbabı olan kişi, diğer kentlerden gelen müşterileri çekmek, yani reklamını yapmak için bu resimleri çiziyordu.
Anlıyoruz ki; 2000 yıl önce de insanlar geldikleri yeri unutmamışlar. İzmir’deki göçmen topluluğuna ait geleceğini burada arayanların, kendi köklerini unutmaksızın duvara bu resimleri çizmiş olabilirler. Hem adli hem ticari özelliğe sahip olan; sivil bazilikada onlarca duvar yazıları bölgenin bundan 2000 yıl önce de farklı kültürlerin birleşme noktası olduğunu gösteriyor.
İzmir’in günlük yaşantısına ve ticaret hayatına ışık tutan bu grafitolar (Yunanca duvar yazısı) bize çok şey anlatıyor. Özellikle belki de o tezgâhlarda bugünün döviz bürolarına benzeyen yerler vardı ve başkentlerden gelen yabancı sikkeler orada bozduruluyordu.
Tıpkı Kemeraltı’ndaki döviz büroları gibi turistlerin paralarını bozdurduğu yerler 2000 yıl önce de burada vardı ve bu eski zamanlarda da Kemeraltı canlılığını koruyordu.
Kemeraltı ve TARKEM
İzmir bir liman kentidir. Bu ve tarihi-mitolojik nitelikleriyle UNESCO’nun kalıcı listesine girmek için bir dosya hazırlığı yapılıyor. Bu çerçevede birçok bilim insanı İzmir’in bu dosyasına kalıcı listeye girme başvuru dosyasına raporlar hazırlıyor. Bu bir bütünlük oluşturduğunda da Bakanlığa başvurularak İzmir’in UNESCO kalıcı listesine girmesi konusunda çaba gösterilecek. Burada UNESCO listesi çerçevesinde en önemli somut belgeler içerisinde de grafitolar var.
TARKEM’in UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Tarihi Kemeraltı ve çevresinde gerçekleştirilmiş projeleri ve İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım
Fonu kapsamında yapılan çalışmaları, kentin yeniden cazibe merkezine dönüşmesi umutlarını çoğaltıyor.
Kemeraltı’nın ruhunu zedeleyen işler değil yapılanlar. Tam tersine yörenin özgünlüğünü koruyarak iyileştirme için çaba gösteriliyor. Bu çaba, kentin kalbindeki tarihi dokusunu tüm dünyanın dikkatini çekecek boyuta ulaştıracak.
TARKEM’in temel amacı, 2007 yılında ilan edilmiş olan Kemeraltı ve Çevresi Kentsel Yenileme Alanı içerisinde yer alan, başta çöküntü alanları olmak üzere, belirlenen alanda ihtiyaç odaklı, yenilikçi ve toplumun tüm hedef gruplarını dâhil eden gayrimenkul, hizmet ve organizasyon projeleri üretmek.
8 bin 500 yıllık etkileyici tarihiyle İzmir Tarihi Liman Kenti, eski kimliğine yeniden kavuşacak. Belki de kültürel buluşma noktasında yeniden sorular sorulacak, kadim bilgiler aktarılacak.
Eğer Agora antik kentini gezerseniz, göreceksiniz. Yukarıdan aşağıya ve soldan sağa okunduğunda aynı olan kelimelerle hazırlanmış beş satırlı bilmeceler sizi şaşırtacak ve büyüleyecek. Bu bilmecelerin yanı sıra yanıtı içinde olan bilmeceler de Agora’nın duvarlarını süsleyerek, gizemiyle sizi kucaklayacak.
"Akıl" anlamına gelen logos kelimesi ile yüzen kişi sorulmuş. Antikçağda denize girilmiyordu. Peki “yüzen kişi” kimdi?
Yunan mitolojisine göre insanlar esasen dört kol, dört bacak ve iki başlı bir kafa ile yaratılmışlardır. Güçlerinden korkan Zeus, onları iki parçaya ayırdı ve hayatlarını diğer yarılarını aramak için, harcamaya mahkûm etti. İnsanlar parçalarından eksik yaşamakla lanetlenince bütün hayatlarını sarıla sarıla diğer yarılarını bulmak için harcamaya başlamışlar... Ya yüzen kişi aşkını, ruh eşini arayan kişiyse…
Bu yüzyıl, aşkın yüzyılı olsun.
Yaşadıklarımızı sonsuz kılabilmek için Antik Çağ insanlarına bakıp, yaşamla başa çıkabilme, aidiyet ve âşık olma becerimizi geliştirelim. Hayata layık olmak için hayatı da aşkı da hak ettiği gibi yaşayalım.
Bu tecrübelerimizi de illaki bizden sonra yaşayacaklara bırakabilmeliyiz. Bu topraklarda bu aşklar yaşandı ve tarihe tanıklık etti.
Aslında masallarla, mitlerle, büyülü söylencelerle kentin geçmişindeki lütufları yaşatmak mümkün… Evrensel belleği yitirmemek için, önce doğduğumuz toprakların hafızasını canlandırmalıyız. Unutmayalım, her birimizin doğduğu topraklara bir borcu var.