Milli futbol takımımız Avusturya’yı yenince, Viyana kuşatmasını kazandık diyen profesörler çıktı.
Bunlardan birisi de asker yetiştiren okulun rektörü. Dört ay önce 22 Mart’ta özel maçta Avusturya takımımızı 6-1 yenmişti. O zaman ses çıkarmayan rektör efendi, Avusturya’yı 2-1 yenip son Avrupa Futbol şampiyonasında son 16’ya kaldığımız zaman kükredi. Viyana kuşatmasına, yani 1683 yılına gönderme yaptı. Kuşatmada ölenlere ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya rahmet diledi. Biz dostluk ve kardeşlik diye nitelediğimiz bir Avrupa Futbol Şampiyonası maçına mı çıktık yoksa Avrupa’ya fetih seferine mi? Ne diyeyim, Allah kimseyi şaşırtmasın. Ardından Hollanda’ya yenilince Hollandalılar bize ne demeliler acaba? Rektör efendinin bunun için bir yorumunu bulamadık.
Avrupa’da çalışan, iş yapan Türk vatandaşlarının çoğunda “Biz buradayız ama eskiden buraları bizimdi” düşüncesi egemen. 1990’larda Macaristan’da şirket kurdum, çalıştım. Oradaki Türk “diasporası” bu düşünceyi her zaman tekrarladılar. Sonuçta, oraları yeniden fethedemediğimize göre fiilen işgal mı edecektik, sorusuna yanıt veremediler.
Avrupa’nın güzel insanlarının gönüllerini çalışkanlığımız ve iyi insan olarak fethediyoruz. Uyuşturucu kaçakçılığı yapan, mafya işlerinden para kazananlar yok mu? Tabii ki var. Ancak, ülkemizin propagandasını yapanlar işçi olarak gidip, çalışıp patron olup, yüzlerce Avrupalıya iş veren vatandaşlarımız. Yazarlarımız, çizerlerimiz, sanatçılarımız ve belediye meclislerine üye olarak seçilen, parlamenter olan güzel insanlarımız.
Evet, insanımız kendi çabasıyla gittiği her yerde başarılı oluyor. Libya’dan Sudan’a, Mısır’dan Umman’a kadar çalıştığım ve gezdiğim ülkelerde Türk firmalarını, Türk ürünlerini gördüğüm zaman gururlandım.
Bizim bu çabamızı baltalamak isteyenler, bizi bu ülkelere işgalci olarak sokup, bize nefret duyulmasını sağlamak isteyenler var mı, tabii ki var. Yüz yıldır yurtta barış, dünyada barış ilkemizi bir yana bırakarak, önce Irak’a sonra Suriye’ye girmemizi isteyen ABD başta olmak üzere Batılılara karşı çıkan yüce Ordumuzun karar mekanizması etkisizleştirildi.
Terör vesilesi ile “sınır ötesi harekât” Irak ve Suriye’de toprakların kontrolüne dönüştü. Bir yıldır Suriye ile ilişkilerde “yumuşama, normalleşme” konuşuluyor. Burada Beşar Esad’ın “Türk askeri Suriye'den tamamen çekilmeden Erdoğan'la masaya oturmayacağını” söylemi göz ardı ediliyor. Yandaş televizyonların bir kısmı gün aşırı Türkiye- Suriye – Irak sınırları içindeki terör gruplarından söz ederken, o ülke sınırları içindeki hakimiyet bölgelerimiz de anlatılıyor. Suriye ile komşu olduğumuz bölgelerin bir bölümünde demografik yapı değişti, değiştirildi. Bölgelerin bir kısmına Amerikalıların terör gruplarına binlerce silah ve mühimmat dolu TIR sevk ettiği biliniyor.
Bu dönemde CHP Genel Başkanı Özgür Özel Esad’ı ziyaret için yapığı başvuruya olumlu yanıt aldığını söyledi. Orada ne konuşacaklar acaba?
Özel’in dış işleri konusunda gölge bakanlık yapan genel başkan yardımcısı bir televizyon programında Suriye’nin demokratikleşmesi, Suriye’de demokrasinin geliştirilmesi gibi bir sorun olduğundan söz etti. Bu değerli yöneticiye soruyorum: Suriye’nin iç yapısından size ne? Siz oraya ABD’nin “Arap Baharı” adı altında Orta Doğu’nun sınırlarını değiştirme ve petrol sahalarına çökme projesine desteğe mi gidiyorsunuz? Yoksa yüz yıldır barış içinde tuttuğunuz bir sınırı atlayıp orada ne yapmak istiyorsunuz?
ABD’nin on yıllardır Irak’ı bölme projesine keyifle bakarken, o mızrağın dönüp bize saplanabileceği tehlikeyi görmezden gelebilir miyiz?
Söylenecek söz çok, sırayla uyarılarımızı yapıyoruz. Orta Doğu’daki savaş bataklığından çıkmak kolay değil.