Ege Denizi, antik çağlardan beri sırlarla dolu bir sahne olmuştur.
Samos'un korsan prenslerinin adası olarak tanınması, Foçalılar'ın Fokai’den Marsilya'ya göçü, Julius Sezar'ın korsanlar tarafından esir düşmesi, muazzam korsan kadırgalarının gölgesinde yaşananlar ve Toros Dağları'nın kıyısındaki Kilikya'nın korsanları gibi olaylar, Ege Denizi'nin görkemli ve sıra dışı hikâyeleri arasında yer alır.
Küçük bir teknede bitmeyen korsan yolculuğu, deniz imparatorlukları arasındaki amansız mücadeleler, kıyı ve koylardaki hâkimiyet savaşları, esirlerin dramı, köle ticareti ve ganimet arayışında olan maceraperestler, Ege'nin masalsı koyu lacivert dalgaları korsan tekneleriyle sürekli dans ediyordu.
Bu sularda, sıradışılık ve gizem her zaman hâkim olmuş, tarih boyunca unutulmayacak olaylar ve karakterler yaratılmıştır.
Ege Denizi tarih boyunca, korsanların korku saldığı sahillere ev sahipliği yapmıştır. Antik çağın sanatçı ve düşünürleri ile ünlü Teos antik kenti, M.Ö. 300'lerde bu korsan korkusunu en yoğun şekilde yaşamıştı. Göz kamaştırıcı güzellikleriyle bilinen bu coğrafya, bir zamanlar karanlık denizcilerin oyun alanıydı; huzurlu sular yerine korku ve tedirginlik hakimdi.
İzmir’in huzur dolu ve şirin tatil beldesi Seferihisar binlerce yıl boyunca, bu topraklara pek çok farklı kavim ayak basmıştır. Günümüzde tatilcilerin huzur içinde denize girdiği ve yelken açtığı bu sahil şeridinde, geçmişte ise korsanlar da dahil olmak üzere birçok farklı denizciye rastlanırdı.
Seferihisar’da bulunan 2 bin 500 yıl önceki bir korsan baskınına dair olan yazıt, ilginç bilgiler sunuyor.
M.Ö. 3. yüzyıldan kalma ünlü Teiorum Dirai (Teosluların Bedduaları) metninde, Teos'un korsan tehdidi altında olduğunu ve kutsal bir dokunulmazlık payesi olan “asylia” hakkı için mücadele ettiğini öğreniyoruz. Bu yazıtın ana teması, kentin korsanlar tarafından ele geçirilmesi olayıdır ve bu durumun kent için ne kadar önemli olduğunu vurgular. Teos'un yazıtından, deniz korsanları tarafından ele geçirildiği ve onlara tüm varlıklarının onda birini fidye olarak vermeleri talep edildiği anlaşılıyor. Kent yönetimi, bu çaresiz durum karşısında toplanarak, tüm yurttaşlar ve metoikoslar için (yurttaşlık hakları olmayan yerleşik yabancılar) mal varlıklarının yüzde onunu verme kararı aldı. Bu kararı taşlara yazdırarak halka duyurdular. Günümüze ulaşan taş kayıtlarından, 24 kişinin 20.000 İskender Drahmisi ve 315 altın sikke ödediği anlaşılıyor. Teos’ta bulunmuş başka bir yazıttan kentin yüksek maaşlı çalışanlarından olan müzik eğitmenlerinin yıllık 700 Drahmi civarında maaş aldığı düşünülürse korsanların gasp ettiği zenginliğin boyutları daha iyi anlaşılır. Teos'un tarihindeki korkunç günler, şimdi sadece bu korsan kitabesiyle hatırlanıyor. Pazarlık sürecinin sonucu belirsiz olsa da Teos'un halkı 2 bin yıl öncesine uzanan korku dolu anları yaşamıştır, bu korsan kâbusu unutulmazdır.
Korsanların, özellikle Dionysos Tapınağı'nda kutsalı elde etme arayışı, maddi güçten öte, toplumda otorite ve etki arzusunu da yansıtır. Ya da kutsallıktan öte acaba binlerce yıl önce yaşananlar otoriteye karşı bir başkaldırı mıydı?
1992 yılında Seferihisar'da bulunan antik bir evin enkazı altında keşfedilen Grekçe yazıt, bize tarihi bir olayın derinliklerine götürüyor. Ömrünün bir kısmını bir evin basamak taşı olarak geçirmiş olan Teos Korsan Yazıtı, günlerini artık İzmir Arkeoloji Müzesi’nin bahçesinde geçiriyor.
Bu gizemli kitabe, Girit adasından gelen korsanların Teos kentini ele geçirmesi üzerine yaşanan dramatik olayları korsan hazinesi gibi her satırıyla gizemini koruyor. Teos halkı korsanların büyük bir fidye talebi karşısında çaresiz kalmış ve bu durum, o dönemdeki dayanışma ve yardımlaşma ihtiyacını gözler önüne sermiştir. Korsanlar, insanları rehin alarak büyük bir fidyenin ödenmesini istemiş, ancak dış yardım imkânsız olduğu için kent yönetimi korsanlarla anlaşmaya mecbur kalmıştı. Bu anlaşma gereği, kentte yaşayan herkes değerlerini açıklamış ve fidyeyi ödemişti. Günümüze ulaşan bu tarihi belge, geçmişten günümüze önemli dersler taşır. Özellikle, savunmasız yerleşimlerin deniz korsanlarından ve haydutlardan nasıl eziyet çektiğini görmek, günümüzde benzer zorluklarla mücadele eden toplumlar için bir uyarı niteliği taşır. Aynı zamanda, o dönemde süper güçlerin koruması altına girmenin getirdiği vergi ve askerlik gibi zorunlulukları da gözler önüne seriyor. Gerçek şu ki, Teos gibi sahildeki savunmasız yerleşimler deniz korsanlarından, kırsaldakiler ise haydutlardan büyük acılar çekmişti. Güven içinde yaşamaları, o dönemin güçlü devletlerinden birinin himayesine girmekle mümkündü. Ancak bu, aynı zamanda ağır vergi ve askerlik hizmetini de beraberinde getiriyordu. Ünlü Romalı hatip Cicero, bir korsan ile yargıç arasında geçen şu konuşmayı nakleder (De Republica, III.12): "Koskoca denizi küçücük teknenle kirletme hakkını nereden aldın?" "Sizin, bütün dünyayı fethetme hakkını aldığınız yerden!" Sevgili okurum, asıl güç adalet ve cesareti simgeler. Korsan kadırgasıyla elde edilen gerçek zafer, belki de yüreklerdeki direnişin umudun ve insanlığın ta kendisidir. Ne dersiniz?