Faili meçhuller, faili bilinip de yakalanmayanlar, cinayete karşı olduğunu söyleyen caniler… Olası cinayet dönemleri ise bu coğrafyada her zaman yaşanan durumlar… Bir yanda iktidar erkini sürdürmek isteyenler, diğer yanda adalet arayışı içinde olanlar ki genelde muhalifler sürekli mücadele halinde.
İktidar olmayı, hükümet olmayı devletin tüm kurumlarını kendisine tabi kılmak olarak görenler var. Oysa devletin işleyişi anayasa, yasalar ve yönetmeliklerle belli. Yani hükümet olmasa bile devletin işleyişi belli. Hükümetin, iktidarın yaptığı en belirgin seçim, hangi projelere öncelik tanınacağı. Geçmişte bazı iktidarlar enerji yatırımlarına öncelik verdi. Örneğin Süleyman Demirel bu nedenle barajlar kralı olarak tanındı. Turgut Özal ise otoyollara öncelik verdi, bunun yanında Atatürk Barajını ulusal olanaklarla bitirdi.
AKP iktidarında ise ulusal projeler yerini yandaş kazançlarına bıraktı. Çalışan fabrikaların yanında barajlar ve enerji santralları da özelleştirildi. Özelleştirmeyi alanlar tabii ki yandaşlar. Öyle olunca enerji fiyatları aldı başını yürüdü. 2013 yılından 2022’ye kadar elektriğe yüzde 440 zam yapıldı. Paralar vatandaşın cebinden yandaşlara pompalandı.
Bir de Irak’ın kuzeyinden ithal edilip, çoğunlukla yurtdışına pazarlanan petrol var. Zaten cezası da bir buçuk milyar dolar olarak geldi. Bu para Irak devletine ödenecek. Peki bu petrolü yasal veya kaçak kimler getirdi, pazarladı? Cezasını neden Türkiye Cumhuriyeti devleti ödeyecek ve bu para neden vatandaşın cebinden çıkacak?
Sadece yandaşlarla birlikte para kazanmak üzerine kurulan sistem, yasalar uygulanmıyorsa, tamamen hukuk dışı bir sistemdir. Bu sistem kendisini korumak için paramiliter gruplarla, mafyayla, uyuşturucu baronlarıyla da ilişki içine girebilir.
Nerede para kaynağı varsa, oraya çökenler, büyük olasılıkla 14 Mayıs’tan sonra adil yargılama ile yaptıklarını anlatacaklardır. Halkın 21 yıllık dönemde neler yapıldığını öğrenmeye hakkı var. Bu rant düzeninden, ortak üretim ve paylaşım düzenine geçmenin gerekliliği kanımca vatandaş tarafından algılandı. Sadece sınırlı bir grubun neredeyse ülkenin tüm kaynaklarına el koymasının ülkeyi sefalet noktasına getirdiği anlaşıldı. Bu arada tarikatlar, cemaatler, aile ve yandaşların rant paylaşma kavgasının nasıl yaşandığını da 14 Mayıs’tan sonra öğrenebileceğiz.
Erdoğan ailesinin, kurduğu vakıf, dernek ve şirketler aracılığı ile milyarlarca liralık fon yarattığı biliniyor. Bununla yurtdışında yüzlerce milyon dolarlık bina ve arazi yatırımı yaptıkları da ortada, örneğin Amerika’da Manhattan’da inşa halindeki binalar ve alınan Muhammed Ali’nin çiftliği. Örgütlerinde çalışanların “ideolojik” yaklaşımının temelinde kaba kuvvet de var. Seçim çalışmaları sırasında Kılıçdaroğlu’na tepki gösterenler bir kısmı lümpen görünümlü, bir kısmı “pudracı” giyim tarzlı kişiler.
Seçimi kaybetme kaygısının, bu kesimi daha uç tepki vermeye götürmesi doğal olarak bekleniyor. Bu konuda bazı güvenlik güçlerinin geride bıraktırılması bile söz konusu olabilir ki oluyor da. Seçime giden yolda Millet İttifakının kararlılığı ve arkasına aldığı halkın gücü bu sorunu aşmaya yardımcı olacaktır.
14 Mayıs’ta sandığa giden seçmenin yapacağı tercihle 15 Mayıs sabahı yeni bir gün doğacak.