Hepimize ait para, dövizin yükselmesini önleme bahanesiyle satıldı. Tam 128 milyar dolar. Yani 1 trilyon liradan fazla bir para. Yani İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 130 yıllık bütçesine denk düşen bir para. Haliyle soruyoruz; 128 milyar dolar nerede? İktidar soruya cevap verip, hepimizin anlayacağı şekilde, tane tane anlatarak cevap vermek yerine hukuku araç haline getirip muhalefeti bastırmaya çalışıyor. Oysa demokrasinin ileri değil azıcık olduğu ülkelerde dahi muhalefet toplum adına hesap sorar, iktidar da cevap verir.
Yanlış ekonomi politikaları sonucunda döviz rezervleri eridiği gibi faiz de döviz de yükseldi. Dövizi düşük tutmak için döviz satmanın işe yaramadığı bilindiği halde rezervdeki döviz satıldı. Ülkenin ve devletin “şahsına” ait olduğunu sananlar, harcanan bu paranın da “şahsının” parası olduğunu, bu nedenle bizi ilgilendirmeyeceğini düşünenler olabilir. Fakat bu para bizim, hepimizin parası. O nedenle paramızın nerede olduğunu, nasıl harcandığını bilmek hepimizin hakkı.
Hafta sonu, CHP tarafından hazırlanan ve 128 milyar doların nerede olduğunu soran afişler toplatıldı. Bu afişlerle cumhurbaşkanına hakaret edildiği iddiasıyla adli soruşturma başlatıldı. İktidarın yaptığı bir icraatı eleştiren ve toplum adına hesap soran muhalefeti suç işliyor gibi göstermek, yargıyı bunun için kullanmak izahı mümkün olmayan bir olay.
Savcılık makamı afişlerde yer alan Cumhurbaşkanlığı binasının silueti nedeniyle bu afişlerin cumhurbaşkanını hedef aldığını ve ona hakaret edildiği düşünmüş. Oysa mevcut sistemde ekonomik kararların sorumlusunun cumhurbaşkanı olduğunu bilmek için afişten anlam çıkarma çabasına gerek yoktu. Biraz anayasa okumak, biraz basını izlemek ve de cumhurbaşkanının “ekonominin sorumlusu benim ben” açıklamasını duymuş olmak yeterliydi. Sorulan soru hakaret değil elbette ama sorunun muhatabı elbette ekonomi politikalarının sahibi olan cumhurbaşkanıdır.
O halde lafı uzatmadan dümdüz söyleyelim: Her şeyin olduğu gibi ekonominin de sorumlusu olan birisine verdiği kararlarla ülke ekonomisini zora soktuğunu söylemek suç değildir. Ülkeyi yönetip hepimize ait parayı harcayan insanlara bu parayı nereye harcadıklarını sormak suç değildir. Bu soruları tüm toplum adına sormak muhalefetin görevidir. Bu sorulara karşı iktidarın yapacağı şey hukuku eğip bükerek, kamu gücünü kullanarak muhalefeti bastırmaya çalışmak değil, sorulan soruya cevap vermektir. Bu kadar açık, net ve ısrarla sorulduğu halde cevap verilmeyip, polis savcılık harekete geçirilince akla gelen tek soru şudur: Neyi saklıyorsunuz?
Üstelik cevaplanması gereken tek soru 128 milyar doların nerede olduğu, kime satıldığı, kaça satıldığı değil. Mayıs ayına kadar 50 milyon kişiye yapılacağı söylenen aşılara ne olduğunu, 2021 yılında piyasaya çıkacağı söylenen yerli otomobilin nerede üretildiğini ve bugüne kadar bu iş için kaç para harcandığını, 2019 yılında uçacağı söylenen yerli uçak için kime kaç para ödendiğini ve uçağın neden ortalarda olmadığını, şeker fabrikalarının, tank palet fabrikasının kime, kaç paraya ve neden satıldığını da sormalıyız. Çünkü söz konusu olan bizim paramız, bizim sağlığımız ve bizim hayatımızdır.
Bize ait parayı; aşı bulmak için, salgını durdurmak için, sağlık sistemimizin güçlendirilmesi için, çocuklarımızın eğitimi için, gençlerimize iş bulmak için, emeklilerimize ve yaşlılarımıza daha iyi bir hayat için harcamak yerine kim olduğu açıklanmayan kişilere satmak hesabı sorulması gereken konulardır. Bu soruyu soranların afişlerini yırtmak, savcılığı harekete geçirmek değil toplumun karşısına çıkıp cevap vermek iktidarın görevidir. İktidar bu görevi yerine getirmez, cevabı vermezse, halk kendisine cevap verecek yeni bir iktidar kurar ve gereken cevabı alır.