Kendi kitlelerinin ve toplumun hayatını tehlikeye atma pahasına kalabalık kongreler düzenliyorlar. Küçücük çay ocaklarının, esnaf lokantalarının bile küresel salgın nedeniyle kapalı olduğu bir ortamda omuzlarına aldıkları kişilerle halay çekiyorlar. İnsanların “duygularımızı rahatça paylaşacağımız günler için” en sevdiklerinin cenazelerine katılamadığı günlerde, kendi cenazelerini bu sözlerin sahibi olan Sağlık Bakanı’nın da katıldığı kitlesel törenlerle kaldırıyorlar. İnsanlar yiyecek ekmek bile bulamazken kalabalık zengin sofraları kuruyorlar.
Peki neden? Neden herkesin tepki göstereceğini bildikleri bunca şeyi göz göre göre yapıyorlar? Hırs mı? Akılsızlık mı? Siyasi sonuçlarını öngörememek mi? Kimseyi takmayız bildiğimizi okuruz kibri mi? Belki de hepsi. Bu nedenler siyasi iktidarın son yıllardaki yönetim anlayışının tezahürü ve bilinen şeyler olarak görülebilir. Ama bence tüm bunların başka bir nedeni daha var.
Ortaya çıkan her işaret, her araştırma koalisyonun hem büyük hem küçük ortağının oy kaybettiğini ve eğer yeni ve büyük bir şey olmazsa seçimi kaybedeceklerini gösteriyor. Bu durum elbette iktidar bileşenlerini oluşturanlar tarafından da görülüyor. Bu kitlenin içinde önemli bir kısım, ideolojik nedenlerle değil iktidar nimetlerinden yararlanmak için orada bulunuyor ve iktidarın kaybedilmekte olduğunu gördüklerinde gemiyi ilk terk eden olacaklar. Bu grubun gitmesi çözülmeyi hızlandıracak ve geri döndürülemez hale getirecek.
Siyasi iktidar bu durumun farkında ve salgını önce kendi üyelerine sonra bütün topluma yayma pahasına, “birlikteyiz, güçlüyüz, kitleleri harekete geçirebiliyoruz” mesajı vermek için büyük kongreler düzenliyor. Kongrelerin başladığı dönemde bu şekilde davranmanın yaratacağı çekince ve tereddütleri gidermek için doğrudan lider devreye girdi ve “salonları lebalep dolduranlara” teşekkür etti. Böylece sonraki kongrelerde de aynı yöntemin sürdürülmesi konusunda kesin ve net talimat verilmiş oldu.
Kalabalık kongreler koalisyonun büyük partisinin artık bir parti değil bir kişi örgütlenmesi olduğunu bir kez daha vurguladı. Bu vurgu, parti içinde geleceğe dair umutlar besleyenlere gözdağı verilmesi amacını da taşıyor. Lidere karşı hareket edeceklerin liderin en yakınından çıkacağı gerçeğini iyi bilen Erdoğan, bu yönde hevesi olanların heveslerini kursağında bırakmak için partiye ve örgüte ne kadar hâkim olduğunu göstermek, dışa bir bütün olarak görünmek istiyor.
Tüm bu çabalar sonuç almaya yetmeyecektir. Zira bütün siyasi tarih; menfaatle yönlendirilmiş kitlelerin işler tersine gittiğinde gemiyi ilk terk edenler olacağını göstermiştir. Kongrelerde atılan sloganlardan coşkuya kadar her şeyin önceden yapılandırılmış olması, yani içten, kendiliğinden gelişmemesi de bunu gösteriyor. Yönetilen, yönlendirilen, atılacak sloganlar ve söylenecek şarkıların sözleri eline verilen kitlenin yarattığı heyecan sunidir ve gelecek için umut vermez. Üstelik bunu en iyi görecek olan, geminin aldığı suyun kokusunu ilk duyanlar ve bu kokuyu alınca gitmesinden korkulanlar olacaktır.
Çözülmenin izlerini saklamak için gösterilen bu çabalar boşunadır. Çünkü toplumun siyasi iktidarın kongrelerinden beklediği şey ülkenin ekonomik kriz, yoksulluk, salgın, işsizlik gibi temel sorunlarına çözüme dair sözlerdir. “Lebalep dolu salonlarda” halkın sorunlarına ve bunların çözümüne dair tek söz edilmedi. Artık toplumun en temel sorunları için siyaset ve çözüm üretemeyen, her sorunu vatan, millet, bayrak hamasetiyle saklamaya çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. İnsanların yağı bardakla, peyniri gramla aldığı, pazar artıklarından yemeklik sebze topladığı, bir lira daha ucuza ekmek almak için kuyrukta beklediği bir ülkede, sorunları görmezden gelip vur patlasın çal oynasın eğlenen kibir abidelerine gereken cevabı halk sandıkta verecektir.