Küresel ısınma düşünülenden de hızlı artıyor.
Yer küresinde çölleşme yaygınlaşıyor. Türkiye de çölleşiyor. Bu yıllardır bilinen gerçektir.
Peki, siyasal iktidarlar ne yapıyorlar? Ne gibi önlemler alıyorlar?
Su varlığımız korunuyor mu? Ormanların yakılması engelleniyor mu? Suların tarımda, sanayide, konutlarda verimli kullanılması sağlanıyor mu?
Gerek yer üstü gerekse yeraltı sularımızı nasıl kirlettiğimizi her gün gazetelerde okuyor, TV’lerde izliyoruz.
Menderes nehrini öldürdü sanayinin atık suları! Türkiye’mizin diğer akarsuları da bu kirletilmeği yoğun şekilde yaşamaktadırlar. Trakya’da da Karadeniz’de de hep aynı yaşam düşmanlığı!
Bir de sermayenin hapsettiği sular var. Bidonlayıp şişeleyip satışa sundukları sular.
Boşuna akmıyor bu sular. Etraflarındaki gerek hayvan gerek bitki varlıklarının yaşamasını sağlıyorlar; onlar için gereklidirler.
Sermaye borulara hapsediyor, doğanın dengesini bozuyor ve bu suları kendi ekosistemleri dışına taşıyarak pazarlıyor.
Yasal olarak halka sağlıklı su sağlamakla görevli belediyeler bile bu işi yapmaktadırlar. Oysa insanların gereksinimi olan içme ve kullanma sularını Dünya Sağlık Örgütü standartlarında sağlamaları zorunluluktur!
Hayır, bunu yapmak ve su kalitelerini geliştirmek yerine bu yaşam düşmanı düzene uyarlar.
İzmir’de İZSU tarafından yeraltı, yerüstü su varlıklarından sağlanan suları kullanıyoruz.
Başkaca ekosistemlerin suları yaşamlarından çalınarak İzmir’e ulaştırılmaktadırlar. Manisa Gördes’ten, Muradiye’den, Saruhanlı’dan sular boru hatlarıyla İzmir’e taşınmaktadır.

İzmir’in Buca, Menemen, Halkapınar, Sarnıç, Balçova, Pınarbaşı’ndaki kendi su varlıkları ise sermayenin buyrultusu ve çıkarı doğrultusunda yönetilmektedir.
Bir kola şirketi bir milyon metre küpten fazla suyu ücretsiz kullanmaktadır. Kaldı ki ücretini ödese bile kamu yararı var mıdır bunda?
Küresel ısınma ve çölleşme sürecinde suyun önemi ve değeri daha da artmaktadır. Ama sularımız peşkeş çekilmekte, paraya çevrilmekte, acımasızca kirletilmektedir. Bütün bunlar sermaye için yapılmaktadır!

Yukarı satırlarda özellikle Tahtalı Barajı’ndan söz etmedim. Bu baraj havzası ve Çamlı Barajı başlı başına ayrı değerlendirilmesi gereken konudur.
Ekonomik yıkıma uğratılan, ekolojik saldırı altındaki yaşam alanlarımızı en iyi bu alanlar açıklarlar.

Kanadalı altın madencisi şirketin çıkarları için İzmir’in güneyindeki tek yüzeysel su kaynağı olan Tahtalı Baraj Havzası feda edilmiştir. Bunun yanı sıra üç yüz bin kişinin içme ve kullanma suyu gereksinimini karşılayacak olan Çamlı Barajı’nın İZSU tarafından yapılması da engellenmiştir!

Zamanın İBB Başkanı Aziz Kocaoğlu’na Çevre Bakanlığı’nda ahlâksız “altın madeni faaliyeti bittikten sonra, barajı yapıp size hediye etsinler…” gibi teklif yapılmıştır.
Kocaoğlu, Efemçukuru’ndaki bir toplantıda yaptığı konuşmasında hem Efemçukurlular’a hem de İzmirliler’e namusu şerefi üzerine söz vermiştir: Barajı yapacak ve altın madenini engelleyecektir.

Sonrası bilindik İBB yöneticilerine yapılan operasyon ve Kocaoğlu için istenen asırlık hapis cezaları…
İzmir susuzluğu en kötü şekilde yaşayacaktır. Günde bir kasaba kadar su tüketen golf sahaları yapılacak susuz Çeşme’ye.
Efemçukuru altın madeni başvurusunu yapmış ve alanını büyütüyor.
İnsanlar, hayvanlar, bitkiler yaşayabilmek için su bulamazlarken altın madeni hem suları tüketecek hem de kirletecektir. Su bulamazsak kola içeceğiz! Bitkiler olmayınca da çölde yanacağız!
 
Ne yapmak gerek? Ne yapmayı düşünüyorsunuz suyunuz için?